28 Mayıs 2011

Tokat Devlet Hastanesi Randevu Alma

Tokat Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin websitesi açılmamaktadır.



Tokat Devlet Hastanesi
Telefon: 444 44 60
Faks: (0356) 212 63 77
Adres: Mehmet Paşa Mahallesi Ardala Sokak
İl: Tokat
İlçe: Tokat Merkez
Web Sayfası: www.tokatdevlethastanesi.gov.tr

TOKAT AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ RANDEVU ALMA

TOKAT AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ RANDEVU ALMA

Online randevu almak için burayı tıklayın.

Telefon: (0356) 229 16 40
Faks: (0356) 229 16 39
Adres: 26 Haziran Kültür Sarayı 1. Kat
İl: Tokat
İlçe: Tokat Merkez
Web Sayfası: www.tokatagizdis.gov.tr

Reşadiye Devlet Hastanesi Randevu Alma

Reşadiye Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin webrandevu sistemi bulunmamaktadır.


Telefon: (0356) 461 34 08
Faks: (0356) 461 20 02
Adres: Sağlık Cad.
İl: Tokat
İlçe: Reşadiye
Web Sayfası: www.resadiyedh.gov.tr

Niksar Devlet Hastanesi Randevu Alma

Niksar Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin webrandevu sistemi yoktur.


Telefon: (0356) 527 88 00
Faks: (0356) 528 35 35
Adres: Kültür Mahallesi
İl: Tokat
İlçe: Niksar
Web Adres: www.niksardh.gov.tr

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Randevu Alma

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Randevu Alma
Hastanenin çok gelişmiş bir webrandevu sistemi var. Hemen altta yer alan linkten randevu alabilirsiniz.

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Randevu Almak İçin Tıklayın.


Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi
Telefon: (0356) 212 95 00
Faks: (0356) 213 31 79
Adres: Kaleardı Mahallesi Muhittin Füsunoğlu Caddesi
İl: Tokat
İlçe: Tokat Merkez
Web Adres: www.hastane.gop.edu.tr

Erbaa Devlet Hastanesi Randevu Alma

Erbaa Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin internetten randevu alma sistemi yoktur.


Telefon: (0356) 715 10 52
Faks: (0356) 715 32 60
Adres: Ahmet Yesevi Mah. No:1
İl: Tokat
İlçe: Erbaa
Web Adres: www.erbaadevlethastanesi.gov.tr

Artova Devlet Hastanesi Randevu Alma

Artova Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin websitesi yoktur.



Telefon: (0356) 611 20 59
Faks: (0356) 611 20 14
Adres: Artova, Tokat
İl: Tokat
İlçe: Artova

Almus Devlet Hastanesi Randevu Alma

Almus Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin online randevu sistemi bulunmamaktadır.



Telefon: (0356) 411 34 77
Faks: (0356) 411 43 51
Adres: İstiklal Mahallesi Tokat cad.
İl: Tokat
İlçe: Almus
Web Adres: http://www.almusdh.gov.tr/

Yozgat Devlet Hastanesi Randevu Alma

Yozgat Devlet Hastanesi Randevu Alma



Hastanenin online randevu sistemi yoktur.

Telefon: (0354) 217 66 31
Faks: (0354) 212 09 23
Adres: Tekke Mahallesi
İl: Yozgat
İlçe: Yozgat Merkez
Web Adres: www.yozgatdevlethastanesi.gov.tr

Yozgat Bozok Devlet Hastanesi Randevu Alma

Yozgat Bozok Devlet Hastanesi Randevu Alma

Hastanenin websitesi bulunmamaktadır.

Telefon: (0354) 212 27 42
Faks: (0354) 217 76 60
Adres: Yozgat Merkez-Zonguldak
İl: Yozgat
İlçe: Yozgat Merkez

YOZGAT AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ RANDEVU ALMA

YOZGAT AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ RANDEVU ALMA


Türkiye'nin en çok ziyaret edilen randevu sitesi Randevular.com tarafından hazırlanan Yozgat Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi randevu bilgilerinin yer aldığı websayfasıdır.

Hastanenin web sitesi açılmamaktadır.


Bilgiler: 
Yozgat Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi
Telefon: (0354) 217 32 68
Faks: (0354) 217 53 79
Adres: KARATEPE MAH. KARAYOLLARI CAD. NO:33
İl: Yozgat
İlçe: Yozgat Merkez
Web Adres: www.yozgatagizdis.gov.tr

16 Mayıs 2011

DİŞ ÇÜRÜĞÜ TEDAVİSİ

DİŞ ÇÜRÜĞÜ TEDAVİSİ

Çürük, erken dönemlerde beyaz leke halindedir. Bu dönemde, florlamayla tedavi edilebilir. Bunun için de florlu diş macunlarıyla düzenli fırçalama ve florlu diş ipleri ile ara yüz (iki diş arasının temizliği) de girer. Florlamayı diş hekimi direkt olarak ağızda da yapabilir. Eğer belli miktarda diş minesi kaybedilmişse, dişte oyuk oluşur.

Buna kavite denir. Bu hallerde ancak bir diş hekiminin yardımıyla çürük bölge kaldırılarak yerine dolgu konulmak suretiyle diş tedavi edilir. Bazı vakalarda dişin orta iç bölgesinde bulunan pulpa adını verdiğimiz damar ve sinirlerin oluşturduğu yere kadar çürük ilerler. Bu durumda ilerlemiş diş çürüğünden söz edilebilir. 

Çürük dişin pulpası yoluyla iltihaba, ağrıya ve sonuçta apseye neden olur. Bu tür vakalarda dişe kanal tedavisi uygulanır. Damar ve sinirler, pulpa odası ve kanaldan çıkarılarak yerine dolgu konulur.

Dişin iyileşmesi imkansız durumlarda ise dişin çekimine karar verilir. Tedavi edilmeyen çürüklerde öncelikle yakın dokular zarar görür. Bademcikler iltihaplanır, sinüzit oluşur. Baş ağrısı ve ağız kokusu en sık rastlanan olaylardandır.

Ayrıca kalp kapakçığının iltihaplanması, böbreklerin hastalanması, eklem yerlerinin hastalanması ve mide-bağırsak sisteminin hastalanmasını da sayabiliriz.

DİŞ ÇÜRÜĞÜ NASIL OLUŞUR?

DİŞ ÇÜRÜĞÜ NASIL OLUŞUR?

Diş üzerinde oluşan, bakteri taşıyan, yumuşak ve yapışkan tabakaya plak adı verilir. Plağın yiyeceklerle birleşmesi sonucu oluşan asit, dişlerin çürümesine neden olur. Yukarıda saydığım plak, yiyecek ve asit etkenlerine karşın, bu güne kadar çürüğün tam tarifi yapılamamıştır.

DİŞ ÇÜRÜMESİ NASIL MEYDANA GELİR?

DİŞ ÇÜRÜMESİ NASIL MEYDANA GELİR?
Yapılan araştırmalar sonucunda çocukların çoğunda diş çürüğüne rastlanmıştır. Diş çürümesine ağızdaki bakteriler neden olur. Bakterilerin yanında diş  çürümesine neden olan diğer öğeler, diş aralarında kalan besin artıkları ile duyarlı bir  diş yüzeyidir. Dişlerin çürümesine neden olan besinler özellikle karbonhidratlı diğer  bir ifadeyle şekerli yiyeceklerdir. Diş çürümesinin önemli nedenlerinden birisi de  sudaki flüor eksikliğidir. Flüor diş minesinin direncini arttırarak, çürümeyi önler. Bu  nedenle sularda flüor eksikliği varsa sağlık kuruluşlarından gerekli yardım alınmalıdır. 

Flor fazlalığı ise dişlerde sararmaya neden olur. Dişlerimizin düzenli olarak fırçalanıp temizlenmemesi  durumunda dişler arasında kalan besin artıkları  bakteriler tarafından parçalanır. Parçalanan besinler,  bakteriler ve salgılardan 'diş plağı' denilen birikintiler  oluşur. Besin maddelerini bakteriler tarafından  parçalanarak oluşan asitler dişin minesini ve kemiğini  oyar. Dişte oluşan bu oyuğa kavite denir. Dişte oluşan 
bu oyuklar zamanla giderek büyür ve derinleşir. 

Böylece zamanla dişin sert kısmı olan mine tabakası  delindikten sonra daha kolay oyulan yumuşak dokuya 
ulaşılır. Dişteki oyulma devam ederek, diş özüne  ulaşır. Dişteki çürümenin diş özüne ulaşmasıyla diş ağrıları oluşmaya başlar. Diş  ağrısının olmadığı durumlar diş sağlığının yerinde olduğunu göstermez. Bakterilerin  diş özüne ulaşmasından sonra burada iltihaplanma meydana gelir. Buna APSE denir. 

Çürük diş özüne ulaştıktan ve özellikle de apse oluştuktan sonra dişin tedavi edilme  şansı artık kalamamıştır. Dişlerin çürümesi hem süt dişlerinde hem de kalıcı dişlerde meydana gelebilir. Dişlerin çürüme nedenlerini kısaca aşağıdaki gibi sıralayabiliriz; 

Büyüme ve gelişme dönemlerinde kalsiyum, fosfor ve flüor bakımından yetersiz  besinlerin alınması, 
Şekerli besinlerin aşırı tüketilmesi, 
Dişlerin fırçalanmaması 
Yumuşak besinlerle beslenilmesi 
Sık sık gebe kalınması 
Erken bebeklik dönemlerine yüksek ateş oluşması 
Yanlış ve hatalı ilaç kullanılması diş çürümesine neden olan etmenlerdir. Ağız açık  durumda uyumak da dişler içi zararlı olabilir.

DİŞ AĞRISINDAN KORUNMA

DİŞ AĞRISINDAN KORUNMA

Diş ağrısından korunmanın en iyi yolu diş ve diş etlerinizi olabildiğince sağlıklı tutmaktır.

Tükettiğiniz şekerli yiyecek ve içecek miktarını sınırlandırarak daima diş hijyeninizin iyi olmasını sağlamanız gerekir. Dişlerinizi günde iki kez florid içeren bir diş macunuyla fırçalayın. Nazik hareketlerle diş etlerinizi ve dilinizi de fırçalayın.

Diş ipi kullanarak dişlerinizin arasını temizleyin, gerekirse ağız bakım suyu da kullanın. Sigara bazı diş sorunlarını daha da kötüleştirebilir.

Düzenli olarak diş doktorunuzu ziyaret etmeniz ve sık sık dişlerinizi temizletmeniz gerekir. Ağız sağlığınız iyi durumdaysa, 12-24 ayda bir diş doktorunuza kontrole gitmeniz gerekir. Ancak, daha fazla tedaviye ihtiyacınız varsa, dişçinize daha sık gitmeniz gerekir.

Çocukların altı ayda bir diş doktoru kontrolünden geçmeleri gerekir, böylece çürükler hemen saptanarak erken tedavi edilebilir.

DİŞ AĞRISI TEDAVİSİ

DİŞ AĞRISI TEDAVİSİ
Enfeksiyon olasılığını önlemek için diş ağrısı mümkün olan en kısa sürede tedavi  edilmelidir. Enfeksiyon sinüslere veya çene kemiğine sıçrarsa, kan zehirlenmesine  neden olabilir. 

Diş ağrınızın nedeni diş çürüğüyse, çürüyen kısım  temizlenir ve buraya dolgu  yapılır. Gevşemiş veya kırılmış bir dolgu ağrıya neden oluyorsa, dolgu çıkarılır ve  yerine yenisi yapılır.

Dişözü enfeksiyon kapmışsa (pulpitis), kanal tedavisi olmanız gerekebilir. Dişçiniz  veya endodontist (uzman) çürüyen dişözünü alır, boşluğu özel bir macunla kapatır  ve dişi korumak ve kapatmak için bir kuron takar.

Dişiniz enfekte olmuşsa, antibiyotik kullanmanız gerekebilir. Diş ağrınız tedavi  edilemiyorsa, dişinizin çekilmesi gerekebilir.

Dişçiye gidene kadar geçen sürede ağrınızı hafifletmek için parasetamol gibi  reçetesiz ağrı kesicilerden alabilirsiniz. 

DİŞ AĞRISI TANISI

DİŞ AĞRISI TANISI

Dişiniz ağrıyorsa, en kısa sürede diş doktorunuza gitmeniz gerekir. Diş ağrısı genellikle tedavi edilebilir bir durumdur, ancak önce diş doktorunuzun sorunun ne olduğunu anlaması gerekir.

Hangi dişinizin ağrıdığını bildiğinizi düşünebilirsiniz. Ancak, dişlerdeki sinirler bazen beyne yanlış mesaj gönderebilmektedir. Bu da sorunun başka bir dişte, hatta çenede olabileceği anlamına gelir.

Diş doktorunuz dişlerinizi muayene eder ve şişlik, kızarıklık ya da diş hasarını gösteren biri belirti olup olmadığına bakar. Kalmış yemek partiküllerini temizlemek ve sıcağa karşı hassas olup olmadığınızı görmek için etkilenen bölgeyi ılık suyla yıkayabilir.

Diş çürümesi, diş çatlağı veya çene kemiğiyle ilgili herhangi bir sorununuz olup olmadığını görmek için röntgen çektirmeniz gerekebilir. Diş ağrısı çok uzun sürer veya çok şiddetlenirse, ibuprofen gibi ağrı kesiciler kullanılabilir. İbuprofen astımlı hastalara önerilmez.

DİŞ AĞRISI NEDENLERİ

DİŞ AĞRISI NEDENLERİ
Dişinizin ortasındaki dişözü iltihaplandığında (pulpitis) diş ağrısı çekersiniz. Bu  genelde dişiniz çürüdüğünde veya dişinizde küçük bir çatlak ya da delik olduğunda  meydana gelir.

Ayrıca aşağıdaki dental tedavileri takiben de dişiniz ağrıyabilir. Örneğin, bir dolgu  yapıldıktan sonra dişözü tahriş olabilir. Ayrıca diş eti çekilmesi de dişin hassas  kısımlarını açıkta bırakabilir. Bu da özellikle bir şeyler yerken ağrıya neden olur. 

Başka bir takım rahatsızlıklar da diş ağrısına benzer ancak dişler bu durumdan  etkilenmez. Örneğin, apseler, ülserler, ağrılı veya şişmiş diş etleri, sinüzit veya   çeneyi kafatasına bağlayan eklemdeki (temporomandibular) yaralanmalar da  ağrıya neden olabilir.

Bebeklerde ve küçük çocuklarda diş çıkarma süreci de ağrı yapabilir

DİŞ AĞRISI BELİRTİLERİ

DİŞ AĞRISI BELİRTİLERİ
Diş ağrısı genellikle aniden başlar ve ağrı hafif rahatsızlıktan çok şiddetliye kadar  çeşitlilik gösterebilir. Başınızda, çenenizde ve kulağınızda sürekli ya da gelip giden,  zonklayan bir ağrı hissedebilirsiniz.

Ağrı özellikle sıcak veya soğuk bir şeyler yediğinizde veya içtiğinizde daha da  şiddetlenir. Ağrıyan dişinizin olduğu tarafta çeneniz de ağrıyabilir ve dokunmaya  karşı hassaslaşabilir. Ağrı yattığınızda daha şiddetli olabilir çünkü dişinizin üstüne  daha fazla yük biner.

Diş ağrısının tipik belirtileri arasında çiğneme sırasında ağrı, sıcak veya soğuk  yiyeceklere karşı hassasiyet, diş veya diş etlerinizin etrafında kanama, dişin  etrafında şişme ve çenenin şişmesi sayılabilir

DİŞ AĞRISI

DİŞ AĞRISI

Diş ağrısı çenenizin ve yüzünüzün etrafındaki ağrıdır. Buna genellikle dişinizdeki  bir sorun neden olur. Diş ağrısına diş kökünde tahriş olmuş bir sinir, enfeksiyon,  çürüme veya diş kaybı neden olabilir.

Her dişin orta kısmında diş özü bulunur. Diş özü içinde çok sayıda hassas sinir ve  kan damarı bulunan yumuşak, süngersi bir dokudur. Diş özü sert doku  katmanlarıyla çevrilmiştir ve en dış tabaka mine tabakasıdır.

Dişin içinde bulunan dişözü iltihaplandığında diş ağrısı meydana gelir. Buna  genelde pulpitis denir ve sıklıkla diş çürümesinden kaynaklanır. Dişte oyuklar  (çürükler) meydana gelerek alttaki siniri açıkta bırakır. Sinire dokunan yiyecek ve  içecek (özellikle sıcak ya da soğuk olduğunda) ağrıya neden olur.

Bu tedavi edilmezse, dişözünüz ölür ve enfekte olur. Bunun sonucunda apse  oluşur ve şiddetli, zonklayan bir ağrıya neden olur.

DİŞ İPİ KULLANIMI

DİŞ İPİ KULLANIMI
Diş ipi, diş aralarında kalan besin kalıntılarının temizlenmesi bakımından inanılmaz faydalı bir alettir. Çocukluktan itibaren diş ipi kullanmaya başlamak ve  doğru diş fırçalama ve diş ipi kullanma tekniklerinin bilinmesi ağız ve diş sağlığının korunması için şarttır.

Dişleri fırçaladıktan sonra diş ve diş eti çizgisi ile dişler arasında kalan yiyecek kalıntılarının dişlerden uzaklaştırılması amacıyla diş ipi kullanılır. Bu kalıntılar diş çürümesinin en önemli sebeplerindendir.

1. 30 cm uzunluğunda diş ipi uygundur. Diş ipinin bir bölümü bir elin orta parmağına diğer ucu da diğer elin orta parmağına sarılır. İpin bir bölümünün ortada olması gerekmektedir. 

2. Ortada kalan ip bölümü işaret parmağı ile geriye doğru itilir.

3. İp, dişlerin arasından geçirilir.Yumuşak ve nazikçe uygulanması gereken bir harekettir. İp diş etine kadar temas ettirildikten sonra ağız boşluğuna doğru diş aralarını sıyıracak biçimde indirilir. Bu esnada diş etinin kesilmemesine dikkat edilmelidir. 

4. Aynı işlem başka bir parça diş ipi ile alt dişlere de uygulanır. 

DİŞ FIRÇALAMA TEKNİĞİ

DİŞ FIRÇALAMA TEKNİĞİ
Diş fırçalama tekniği ağız ve diş sağlığının  koruması için çok önemlidir. Diş fırçalamak çok önemlidir fakat sağlığımızı korumak için doğru diş fırçalama tekniği nasıldır bilmemiz inanılmaz önemlidir. Diş fırçalamanın ilk adımı doğru diş fırçasını seçmektir. En uygun fırça naylon ve orta sertlikte olan diş fırçalarıdır. Ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilme bakımından diş fırçasının başının çok büyük olmaması tercih edilir. İdeal diş fırçası seçimi yapılınca, dişler en az günde iki kez düzenli olarak fırçalanmalıdır. Diş macunu ağza verdiği hoşa giden koku ve his nedeniyle diş fırçalanmasını kolaylaştırır. Diş parlatma tozları diş hekimi tavsiyesi olmadıkça kullanılmamalıdır. Aşırı kullanımlar diş sağlığı açısından zararlı olabilir.

Diş fırçalamada diş fırçasının duruşu dışındaki temel hareket aynıdır: Fırça diş eti çizgisine eğimli olarak yerleştirilir. Bu pozisyon değiştirilmeden küçük dairesel hareketlerle dişler fırçalanır. Daha sonra fırça, bir fırça boyu kadar kaydırılarak fırçalamaya devam edilmelidir.


1. Diş fırçası 45 derecelik açı yapacak biçimde tutulur ve diş eti hizasından başlanarak ağız boşluğuna doğru fırçalamaya başlanır. Dış yüzeylerden başlayan fırçalama sert darbeler halinde değil, yumuşak ve daireler çizecek biçimde, ön dişlerden arka dişlere doğru yapılmalıdır. 

2. Daha sonra dişlerin iç yüzeyleri aynı şekilde fırçalanır. Bu işlemde fırça eğik tutularak, diş etinden ağız boşluğuna doğru hareket ettirilir. 

3. Daha sonra dişlerin çiğneme yüzeyleri fırça düz olarak ileri geri hareket ettirilerek fırçalanır.

Fırçalama işleminin en az iki-üç dakika sürmesi gerekir. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamaz.

Diş fırçası kişiye ait bir araçtır, başkalarıyla paylaşılmaz. Diş fırçaları birkaç ayda bir, en geç altı ayda değiştirilmelidir. Gerektiğinde ara yüzlerin etkin olarak fırçalanmasını sağlamak üzere ara yüz fırçaları kullanılır. Bunlarla ilgili önerilerini almak üzere diş hekimine başvurmak gereklidir. 

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI NASIL KORUNUR?

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI NASIL KORUNUR?
Ağız ve diş sağlığının korunmasında erken tanı inanılmaz derecede önemlidir. Bundan dolayı senede minimum iki defa diş hekimine muayene olmak tavsiye edilir.

Diş çürümesi oluşumunu engellemede içilen sularda uygun miktarda flor bulunması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve şekerli besinlerden mümkün olduğu kadar kaçınmak, şekerli yiyecekler tüketildiğinde kesinlikle dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine düzenli olarak gitmek ana şartlardır. Diş eti hastalıklarından korunmada diş fırçalama ve düzenli diş hekimi muayeneleri önemlidir.

Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli tedavi sağlanmalıdır.

Aşırı asitli ve şekerli besinler bakterilerin etkisini çoğaltır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb. kabuklu besinler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına sebep olur. Diş minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar. 

Dişlerin Gelişim Bozuklukları

Dişlerin Gelişim Bozuklukları
Ağızda kapanma bozukluklarına neden olan diş düzensizlikleri dişlerin çürümesini kolaylaştırır ve daha erken dönemde dökülmesine yol açar. Düzensiz dişler, alt ve üst çene arasındaki ilişkinin bozulmasına neden olabilir. Çiğneme ve temizleme güçlüğü yaratırlar, kötü ağız kokusuna yol açarlar. Düzensiz dişlerin en önemli nedeni süt dişlerinin zamanından önce yitirilmesi olabilir. Bunun sonucunda çıkan kalıcı dişler birbiri üzerine gelecek biçimde yerleşebilirler. Düzensiz dişler konuşma bozukluklarına ve görünüm bozukluklarına neden olabilir.

Sigara dişlerde renk değişikliği yapar. Sigara içenlerin dişleri kahverengimsi bir renk alır. Canlılığını kaybetmiş olan dişler gri renkte görünür. Çocuklarda hatalı olarak kullanılan bazı ilaçlar da dişlerde renk değişikliğine neden olabilir. Aşırı derecede flor dişlerin sararmasına neden olabilir.

Hamilelikte ve süt çocukluğu döneminde kullanılan antibiyotik vb. bazı ilaçlar dişlerde kalıcı renk değişikliklerine neden olabilir. Bu nedenle hekim önerisi olmaksızın ilaç kullanılmamalıdır. 

DİŞ ETİ HASTALIKLARI

DİŞ ETİ HASTALIKLARI

Diş eti hastalıkları her zaman olmasa da gene olarak ağız ve diş bakımı yani diş temizliği dikkate alınmazsa meydana gelirler.Dişin diş eti dışındaki kısmı diş minesi adı verilen sert bir tabaka ile kaplıdır. Diş minesinin altında daha yumuşak bir yapı bulunur. En içte ise diş özü bulunmaktadır. Burada bol miktarda damar ve sinir yer alır. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralmaktadır. Bu bölüme dişin boyun bölümü adı verilir. Çene kemiği içinde kalan kısmına ise dişin kök bölümü denmektedir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantılarıyla sıkıca bağlıdırlar. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna yol açabilirler. Ağız kokusu  nedeni araştırılması gereken önemli hastalıktır
.
Diş eti hastalıkları diş sağlığı sorunları içinde en önemli sağlık sorunlarındandır. Ağız ve diş temizliği  bozukluğu ile alakalıdır. Başlangıçtan itibaren diş etleri kolay kanamaya başlarlar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zaruridir. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli sebebidir. Tedavi edilmeyen diş eti apseleri çene kemiğinde de apse oluşmasına ve zarar görmesine neden olabilir.

Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna yol açabilir. Bu durum, sosyal ilişkileri de olumsuz etkiler. Bazen metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokulara sebep olabilirler. 

AĞIZ VE DİŞ TEMİZLİĞİ

AĞIZ VE DİŞ TEMİZLİĞİ

Ağız ve diş temizliği diş ve diş eti hastalıklarının çok yaygın olduğu ülkemizde ağız ve diş eti hastalıklarını önlemenin birincil faktörüdür. Fakat yaşamı direkt tehdit etmediği için gerekli   dikkat gösterilmemektedir. 

Ağız sindirim kanalının girişinde bulunan bir organdır. Ağız problemleri diş sağlığının bozulmasına, sindirim sisteminin negatif etkilenmesine sebep olmaktadır. Ağız yoluyla alınan besinler çiğnendikten sonra, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime uygun duruma gelirler. Ağız bir diğer işlevi ile konuşma organıdır. Tat almaya yarayan organ dilin; çiğneme, yutma, konuşma benzeri görevleri de bulunmaktadır..

Dişlerin aynı zamanda besinleri parçamak, öğütmek gibi işlevlerinin yanında konuşmada ve estetik sağlığımızda da  etkileri bulunmaktadır. Dişleri eksilmiş bireylerin bazı sesleri çıkarmaları güçleşir , çiğneme ve  ısırma zorluğu çekerler. Dişlerimizin gelişimi esnasında ilk çıkan süt dişlerinin yerine sonradan kalıcı dişler çıkar.

Ağız ve diş sağlığımızı olumsuz etkileyen iki en önemli rahatsızlık diş çürükleri ile diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti rahatsızlıklar bazen  diş yuvasının olduğu çene kemiğinin erimesine kadar varabilen sonuçlar doğurabilir. Diş sağlığımızın bozulması vücudumuzdaki diğer organların işleyişini de bozabilir. Dişler hemen hemen bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı kaynağı gelebilir ve kalp, böbrek, eklemler vb. organlarda kritik sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara neden olabilirler.

Ağzımız ve dişlerimizde yapısal ve işlevsel bozuklukların bulunmaması, ağız ve diş sağlığı durumunu gösterir.

14 Mayıs 2011

POLİKİSTİK OVER SENDROMU TEDAVİSİ

POLİKİSTİK OVER SENDROMU TEDAVİSİ



PKOS’nin çaresi yoktur. Ancak, semptomlar tedavi edilebilir ve sağlık riskleriniz azaltılabilir.Eğer aşırı kilolu iseniz kilo vermelisiniz Kilo verilmesi, PKOS’li kadınlarda yaygın olan yüksek insülin düzeylerinin düşürülmesine yardım eder. Bu da, testosteronu düşürme doğrultusunda ikincil bir etki yapar. Ardından, yumurtlama olasılığınız yükselir; varsa, adet ve kısırlık sorunlarınız düzelir. Ayrıca, tüylenme ve sivilce sorunları azalır. Şeker hastalığı, yüksek tansiyon vs. gibi uzun vadeli sorunlara ilişkin yüksek riskler de azalır.  Kilo vermek zor olabilir. En iyi yöntem, daha az yemek ve daha çok egzersiz yapmaktır. Bir beslenme uzmanının tavsiyeleri ve bir pratisyen hemşirenin yardım ve desteği ile kilo verme şansınız artabilir. Mütevazı bir miktarda kilo verilmesi dahi faydalı olabilir. 

Tüylenmenin tedavisi 
Tüylenme, testosteron, yani “erkeklik” hormonu düzeyinin yükselmesi nedeniyle oluşur.  

•  İstenmeyen tüyler; tıraş, ağda, tüy dökücü krem, elektroliz ve lazer tedavisi ile alınabilir. Elektroliz ve lazer tedavileri daha kalıcı olmakla (ama pahalı olup, NHS’te bulunmamakla) birlikte, sözü edilen yöntemlerin belirli aralıklarla tekrarlanmasıgerekebilir.   

•  Tüylenmeye karşı ilaç tedavisi de vardır. Bu ilaçlar, ürettiğiniz testosteron miktarını azaltma ya da testosteronun etkilerini bloke etme yöntemleriyle çalışır. İlaçlar arasında aşağıdakiler sayılabilir:  

o  Kombine doğum kontrol hapı. Birçok hap seçeneği olup, hepsinin de belli bir derecede tüylenmeyi azaltma etkisi vardır.  

o  Siproteron asetat, bir “anti-testosteron” ilacıdır. Bu ilaç genellikle östrojen ile birleştirilerek, Dianette adı altında özel bir doğum kontrol hapı şeklinde sunulur. Dianette; adeti düzenli hale getirmek, tüylenmeyi ve sivilceyi azaltmak için yaygın şekilde reçetelenir ve ayrıca etkili doğum kontrolü sağlar.  

o  Eğer “hap” ya da Dianette etkili olmazsa veya uygun değilse, bazen diğer antitestosteron ilaçları da denenebilir.  Tüylenmeyi tedavi eden ilaçların tam etki göstermesi ve etkilerinin belirgin olabilmesi için 3 ila 9 ay gerekebilir. Bu ilaçları almaya devam etmeniz gerekir; aksi takdirde tekrar tüylenme oluşur. İlaç tedavisinin etkisini göstermesini beklerken, yukarıdaki yöntemlerle (tıraş vs.) tüy giderme önerilebilir. 

Sivilce tedavisi 
PKOS’li kadınlarda sivilce tedavisinin, normal sivilce tedavisi ile hiçbir farkı yoktur. Sivilce  ve tedavisi, başka bir broşürde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Sivilce tedavisi genellikle iyi sonuçlar verir.  

Adet sorunlarının tedavisi 
Hiç adet görmeyen ya da nadiren adet gören bazı kadınlar, bu durum için tedavi istemezler. Ancak, uzun süre hiç adet görmeyen kadınların rahim kanserine yakalanma riski artar. Düzenli olarak adet görülmesi, rahim kanseri riskindeki artışı önler.  Dolayısıyla, düzenli adet sağlaması nedeniyle, PKOS’li bazı kadınlara doğum kontrol hapı almaları önerilir. Eğer bu çözüm uygun değilse, başka bir seçenek de, her ay birkaç gün 
progestojen hormonu almaktır. Bu hormon, adet gibi kanamaya neden olur. Eğer bunların hiçbiri uygun değilse, herhangi bir sorunu erken teşhis etmek için doktorunuz düzenli olarak ultrason cihazıyla rahim taraması önerebilir. 

Kısırlık sorunları
Gebe kalma olasılığı çoğu kez azalmakla birlikte, gebe kalmamayı garantilemek istiyorsanız  doğum kontrolü kullanmanız gerekecektir. Gebe kalma olasılığı, hangi sıklıkta yumurtladığınıza bağlıdır. PKOS’li bazı kadınlar bazen yumurtlar, bazıları ise hiç yumurtlamaz.  Eğer yumurtlamıyor ve gebe kalmak istiyorsanız, kısırlığa karşı mevcut tedaviler çok iyi sonuçlar vermektedir. Bu konudaki en yaygın tedavi, klomifen adlı bir ilaçtır. Bu ilaç 
yumurtlamanızı sağlayarak çalışır. Klomifenin başarılı olmadığı olgularda diğer tedaviler denenebilir. Ancak, obes iseniz gebe kalma olasılığınızın çok düşük olduğunu unutmayınız. Kısırlığa karşı, diğer tedavilerin yanı sıra, eğer uygunsa kilo verilmesi önerilir.  

Metformin 
Metformin, bazı şeker hastalarının tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. İnsülin direncine karşı çıkmaya yardım eder (insülin direncinin, PKOS’nin başlıca nedenlerinden biri olduğu düşünülmektedir - yukarıya bakınız). Metformin tedavisi hakkında araştırma çalışmaları yapılmaktadır.  Bu tedavinin ileride PKOS için daha yaygın olarak kullanılması olasıdır. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada, PKOS’li kadınlar arasında metformin alanların almayanlara kıyasla daha yüksek yumurtlama ve gebe kalma olasılığı sergiledikleri sonucuna  varılmıştır.  

Uzun dönemdeki sorunların önlenmesi 
Sağlıklı bir yaşam tarzı, “uzun dönemdeki sorunlar” kısmında listelenen durumların oluşmasını önlemek için önemlidir. Örneğin, aşağıdakilere uymanız önemlidir:  
•  Sigara içmeyiniz.  
•  Sağlıklı beslenin.  
•  Düzenli olarak egzersiz yapınız.  
•  Eğer aşırı kilolu ya da obes iseniz kilo veriniz.  

POLİKİSTİK OVER SENDROMU BELİRTİLERİ

POLİKİSTİK OVER SENDROMU BELİRTİLERİ


Yumurtlamadığınız takdirde oluşan semptomlar
•  Adet sorunları PKOS’li her 10 kadının yaklaşık 7’sinde görülür. Düzensiz ya da hafif adetlerin yanı sıra hiç adet olmaması da olasıdır.
•  Kısırlık sorunları - gebe kalabilmeniz için yumurtlamanız gerekir. Her ay yumurtlamayabilirsiniz. PKOS’li bazı kadınlar hiç yumurtlamazlar. PKOS, kısırlığın en yaygın nedenlerinden biridir. Fazla testosteron (erkeklik hormonu) ürettiğiniz takdirde oluşabilecek semptomlar

•  Tüylenme (hirsüt), PKOS’li kadınların yarısından fazlasında görülür. Tüylenme başlıca, yüzde, alt abdomende ve göğüste gerçekleşir. Bazı olgularda görülen tek semptom budur.

•  Sivilce (akne), normal ergenlik çağından sonra da devam edebilir.

•  Bazı olgularda kafadaki saçlarda incelme görülebilir.

Diğer semptomlar
•  Kilo artışı – PKOS’li her 10 kadından yaklaşık 4’ü aşırı kilolu ya da obestir.
•  Depresyon ya da özsaygının düşmesi de diğer semptomların sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Semptomlar tipik olarak 10’lu yaşların sonlarında ya da 20’li yaşların başlarında başlar. PKOS’li her kadında bu semptomların hepsi görülmez. Örneğin, PKOS’li birçok kadında fazla tüylenme olmakla birlikte, adetler normaldir ve kısırlık görülmez. Semptomların şiddeti hafif ile ağır arasında değişebilir. Örneğin, istenmeyen tüylerin hafif düzeyde oluşması normal olup, hafif PKOS’li kadınlarda ne zaman anormale döndüğünü söylemek güçtür. Diğer uçta ise, ağır PKOS’nin belirgin tüylenmeye, kısırlığa ve obesiteye yol açabileceği bilinmektedir. Semptomlar, yıllar geçtikçe de değişebilir. Örneğin, orta yaşlarda sivilcenin daha az sorun çıkarması, ama tüylenmenin daha belirgin olması mümkündür.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU NEDENLERİ

POLİKİSTİK OVER SENDROMU NEDENLERİ



Yaklaşık olarak her 10 kadından 1’i belirli bir düzeyde PKOS geliştirir. Kesin nedeni bilinmemektedir. Birkaç etkenin rol oynaması olasıdır.

•  İnsülin’in büyük bir etken olduğu düşünülmektedir. Vücudunuz (midenizin arkasındaki) pankreas bezinde insülin üretir. İnsülinin başlıca rolü, kanınızdaki şeker düzeyini kontrol altına almaktır. Esas olarak, kanınızdaki şeker düzeyi yükseldiğinde şekeri (glukozu) alan yağ ve kas dokuları üzerinde etki yapar. PKOS’li birçok kadında insülin direnci vardır. Bunun anlamı, kandaki şeker düzeyini kontrol altına alabilmek için kandaki insülin düzeyinin normalden daha yüksek olması gerektiğidir. Yüksek insülin düzeyleri (ya da overlerin insüline karşı anormal derecede duyarlı olması), overlerin çok fazla testosteron (erkeklik hormonu) üretmesine yol açar. Yüksek insülin ve testosteron düzeyleri, foliküllerin gelişmesini engeller. Bunun sonucunda da foliküller tam olarak gelişmeyebilir.

•  Luteinising hormonu (LH) rol oynayabilir. Bu hormon hipofiz bezinde üretilir. LH, overlerin yumurtlamasını ve bazı hormonları üretmesini teşvik eder. LH düzeyinin yüksek olması overleri anormal yönde etkileyebilir. PKOS’li her 10 kadının yaklaşık 4’ünde yüksek LH düzeyi vardır.

•  Genetik yapınız muhtemelen önemlidir. Bir veya daha fazla genin overlerinizi LH ya da insüline daha duyarlı yapması olasıdır. PKOS, tam olarak kalıtsal (irsî) olmamakla birlikte, bazı ailelerde çok sık görülebilir.

•  Aşırı kilolu iseniz, katkısı olabilir. Aşırı yağ, insülin direncini daha kötüleştirir ve insülin düzeyinin yükselmesine yol açar. Ancak, PKOS de aşırı kiloya ve obesiteye katkısı olan bir neden olabilir. Çünkü, yüksek insülin düzeyleri de kilo artışına katkıda bulunabilir.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU

POLİKİSTİK OVER SENDROMU


Polikistik, “birçok kist” anlamına gelir. PKOS’niz varsa, overlerinizde birçok küçük foliküller
(kistler) gelişir. Ancak, bu foliküller çoğu kez tam olarak gelişmez. Dolayısıyla her ay
yumurtlamazsınız. PKOS’li bazı kadınlar hiç yumurtlamaz. Ayrıca, overlerinizde ürettiğiniz
hormonların dengesi de değişir. Normalden daha fazla testosteron (erkeklik hormonu)
üretirsiniz.

ERKEKLERDE KISIRLIK TEDAVİSİ

ERKEKLERDE KISIRLIK TEDAVİSİ
Kısırlık yakınmasıyla başvuran her erkeğin değerlendirmesi yapılmalıdır. Normal çiftler aylık % 20-25 şans ile 6.ayda % 75, 1 yıl sonunda da % 90 oranında çocuk sahibi olabilmektedir. Gebelik oluşturabilmek için herhangi bir korunma yöntemi uygulamadan ve normal vajinal yolla koitus ilk yerine getirilmesi gereken işlevdir. Ayrıca çocuk isteyen eşlerin ovulasyon zamanını bilmesi gereklidir. Spermatozolaların kadın genital sisteminde canlı kalabilme süresi 48-72 (ortalama 48) saattir. Oysa ovulasyon sonrası ovumun yaşam süresi 18-24 (ortalama 18) saattir. Bu nedenle kısırlık tedavisine başlamadan önce eşlerin ovulasyon sürecini kapsayan adetin ilk gününden sonraki 11-16. günler arasında 2 günde bir cinsel ilişki yapması önerilmelidir. Ayrıca kısırlığın medikal tedavisine karar vermeden önce erkek ve kadın için optimal fertilite yaşının 24 olduğu, % 30-40 oranında her iki cinse ait sorunların olabileceği akılda tutulmalıdır.
Hiç tedavi almayan infertil çiftlerin yaklaşık % 25-35 i  bir zaman sonra sadece koitus ile çocuk sahibi olabilirler. Bu oranlar ilk 2 yıl için % 23 ve sonraki 2 yılda  % 10 dur. Bu çiftlerde sadece interkors ile aylık % 1-3 oranında gebelik sağlanabilmektedir.
Erkek kısırlığı nedene yönelik (spesifik) ve ampirik olarak medikal tedavi edilebilir. Bu yazıda erkek kısırlığının spesifik ve ampirik medikal tedavisinde kullanılan ilaçlar ve sonuçları tartışılacaktır.

KISIRLIK

KISIRLIK
En az 1 yıldır düzenli ve korunma uygulamadan yapılan cinsel ilişkiye rağmen gebeliğin meydana gelmemesi durumunda kısırlık olasılığı vardır. Kısırlık, primer veya sekonder olarak iki ana gruba ayrılabilir. Ancak bazı özel durumlarda bu süre beklenmeksizin daha erken dönemde araştırma yapılabilir. Bu özel durumlar şunlardır:

• Bilateral kriptorşizm öyküsü gibi erkek kısırlık risk faktörünün varlığı biliniyorsa
• İleri yaş gibi (35 üzeri) kadın kısırlık risk faktörü varlığı mevcut ise
• Çiftler erkek partnerin fertilite potansiyelini öğrenmek istiyorsa

Normal cinsel yaşamı olan çifterin gebelik şansı 6. ayda % 75, 1. yılda ise yaklaşık % 90 civarındadır. Bu oranlara göre, bir yıllık düzenli bir cinsel beraberlik sonrasında çiftlerin yaklaşık % 10-15’inde kısırlık problemi vardır. Ancak bu çiftlere hiçbir tedavi verilmemesine rağmen bunların 25-35’inde iki yıl içerisinde hamilelik meydana gelebilmektedir.

Kısırlık oluşumunda hem erkek hem de kadın partner eşit oranlarda sorumludur. Kısır olguların % 20’sinde sadece erkek faktörü sorumludur ve olguların  %30-40’ında ise hem ekek hem de kadın partnerler eşit oranda sorumludur. Yaklaşık % 15 oranında ise idiyopatik kısırlık vardır.

Son yıllarda yardımcı üreme yöntemlerindeki hızlı gelişmeye bağlantılı olarak, kısır çiftlerde erkek faktörü detaylı değerlendirilmeden hastanın doğrudan ICSI uygulamasına yönlendirilmesine doğru bir eğilim vardır. Ancak bu çok doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü:
• Tamamen düzeltilebilir bir erkek faktörüne rağmen kadın gereksiz bazı tıbbi ve girişimsel tedavilere maruz bırakılabilir.
• Testis kanseri ve hormonal bozukluk gibi hayatı tehdit edebilecek bazı patolojisi olan kısır erkekler atlanacaktır.
• Erkek kısırlığının altta yatan nedeninin genetik bozukluk olduğu erkeklerde bu bozukluk çocuklarına aktarılacaktır.
• Yardımcı üreme yöntemleri pahalıdır. Altta yatan nedene yönelik tedavi daha ucuz ve daha yüksek başarı sağlayabilir.

Kısır erkeğin değerlendirilmesinde pek çok test mevcuttur. Ancak ne her erkek tek bir test ile yeterinde değerlendirilebilir ne de bütün testler her hastaya mutlaka yapılmalıdır. Kısır erkeğin incelenmesinde ilk değer-lendirme ucuz, hızlı ve non-invazif olmalıdır. Bu değerlendirmede amaç, altta yatan patolojinin hangi düzeyde olduğunu ortaya koymaktır. Kısırlığa yol açan nedenler pretestiküler, testiküler ve posttestiküler olabilir

• Reversible patolojiler (varikosel, radyoterapi, kemoterapi)

• İrreversible ancak yardımcı üreme yöntemlerine uygun olan patoliler (sertoli cell only sendromu)

• İrreversible ve yardımcı üreme yöntemlerine uygun olmayan pato-lojiler (germ hücre aplazisi)

• Ciddi medikal durumlar (kronik böbrek yetmezliği, karaciğer yet-mezliği, diabetes mellitus)

• Genetik ve kromozomal bozukluklar

KİSTİK FİBROZİS TEDAVİSİ



KİSTİK FİBROZİS TEDAVİSİ
KF’de tedavide, multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Bu da pulmoner, gastrointestinal ve psikolojik yaklaşım sunabilecek bir ekiple mümkündür. Tedavideki temel hedefler;
1. Öncelikle beslenme durumunun düzeltilmesi,
2. Yaşam süresinin uzatılması,
3. Kabul edilebilir yaşam kalitesinin sağlanması,
4. Akciğer fonksiyon kaybının önlenmesi ya da yavaşlatılması,
5. Hepatobiliyer komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi şeklinde özetlenebilir .


Solunum Tedavisi
1. Fizyoterapi: En önemli tedavi yaklaşımlarından birisi, perküsyon ve postural drenajı kapsayan solunum fizyoterapisidir. Çeşitli yöntemler arasında, solunum egzersizleri, inspiratuar kas eğitimi, hava yolu temizleme teknikleri (aktif solunum teknikleri döngüsü, zorlu ekspirasyon tekniği, otojenik drenaj, pozitif ekspiratuar basınç maskesi, flutter gibi) ve pozisyonlama uygulanmaktadır .
2. Solunum yolu sekresyonlarının viskozitesini azaltmaya yönelik olarak DNase ve hipertonik salin gibi ajanlar kullanılmaktadır. Rekombinant human deoksiribonükleaz 1 (dornaz alfa) başta nötrofiller olmak üzere, balgamda bulunan çeşitli hücrelere ait DNA’yı hidrolize ederek sekresyonların viskoelastisitesini azaltmaktadır. Yapılan çalışmalarda, altı ay boyunca 1 veya 2 x 2.5 mg inhale rhDNase’in FEV’de anlamlı artışa neden olduğu ve akut eksezerbasyonları anlamlı derecede azalttığı gösterilmiştir.

3. Bronşların drenajını sağlamak için fizyoterapi öncesi bronkodilatör tedavi önem taşımaktadır. 
4. Antiinflamatuvar tedavi: KF’li hastaların akciğerlerinde nötrofil ağırlıklı inflamasyonun olması nedeniyle öncelikle steroidler daha sonra ibuprofen tedavileri denenmiştir. Son yıllarda, KF’de akciğerdeki inflamasyonu baskılamak amacıyla makrolid antibiyotikler uzun süreli kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan çalışmalarda, antimikrobiyal etkilerinden çok antiinflamatuvar etkileriyle, hastalarda FEV’de anlamlı artış, akut eksezerbasyon ve antibiyotik ihtiyacında ise azalma gösterilmiştir. 
5. Akut alevlenmelerin tedavisinde genellikle S. aureus, H. influenzae ve P. aeruginosa’ya etkili antibiyotikler, mümkünse kültür sonuçlarına göre seçilmelidir. Antibiyotikler sistemik, aerosol yada nebülizasyonla verilebilir. KF’li hastalarda P. aeruginosa kolonizasyon sıklığı yaş ilerledikçe artmakta ve tedavi edilmezse progresif akciğer hasarına yol açabilmektedir. Kolonizasyon olan hastalarda, TOBİ (koruyucusuz tobramisin)’nin Pari LC nebulizatör ile 2 x 300 mg 28 günlük aralarla inhale kullanılması ile, FEV1’de tedavi öncesi değerlere göre anlamlı artış ve akut eksezerbasyon ve hastanede yatış oranlarında azalma olduğu gösterilmiştir. ABPA tedavisinde kullanılan itrakanazol, steroid dozunun azaltılmasına ve tedavi süresinin kısalmasına yardımcı olmaktadır. 
Tüm destekleyici önlem ve tedavilere karşın son dönem akciğer hastalığı gelişen olgularda, bilateral akciğer transplantasyonu uygulanmaya başlanmıştır. Egzersiz toleransında azalma, hospitalizasyon sıklığında artma, birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar volümün (FEV1) beklenen prediktif değerin %20 ’si olması, oksijen ihtiyacının olması, beslenmenin bozulması durumunda, hastalar transplantasyon açısından değerlendirilmelidir. Transplantasyon sonrası sağ kalım oranları, birinci yılda %73, ikinci yılda %63, üçüncü yılda ise %57’dir .

ÇOCUKLARDA ASTIMIN NEDENLERİ

ÇOCUKLARDA ASTIMIN NEDENLERİ





Ülkemiz çocuklarının astımla ilgili sorunları için olası nedenler şöyle sıralanabilir:
1. Astımlı çocuklar ve ailelerinin hastalık, tetikleyici faktörler, tedavisi ve seyri konusunda bilgi eksikliği,
2. Astımlı çocuğun ailesi ile hekim arasında iletişimsizlik,
3. Toplumun özellikle kreş ve ilköğretimde çalışan öğretmenlerin astım şikayetlerinin farkında olmayışı,
4. Pratisyen ve aile hekimlerinin çocuklarda astım tanısı ve tedavisi ile ilgi teorik ve pratik uygulama eksiklikleri.

ÇOCUKLARDA ASTIM



Astım solunum yollarının süreğen, inflamasyonla giden hastalığıdır. Öksürük, göğüsten gelen hırıltı ve nefes darlığı her yaş grubunda en sık görülen astım şikayetleridir. Bu şikayetleri başlatan en önemli etkenler nezle, grip, sinüzit gibi üst solunum yolu infeksiyonları, allerjenler, sigara maruziyeti ve egzersizdir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda çocuklarda en sık görülen uzun süreli hastalık astımdır. Çocuklarda astım, 100 hastanın 80’inde beş yaşından önce başlar (1). Ergenlik döneminde ise 100 astımlı çocuğun 40-60 kadarı iyileşir (2). Adölesan dönemde hala astım bulguları devam eden çocukların, erişkin yaşlarında da astım şikayetleri devam ettiği bildirilmektedir (3). Ergenlik döneminde iyileşen astımlı çocukların ise en az yarısında, erişkin yaşta astım şikayetlerinin tekrarladığı bilinmektedir (4).

Astım tedavisinde kullanılan antiinflamatuvar ilaçlar, hastalığı kontrol altına almaya yarar, ancak iyileşmesine katkıları olmadığı gösterilmiştir (5). Bu ilaçların kullanımı kesildikten haftalar veya aylar sonra astım şikayetleri tekrarlamaya başlar (6). Bu nedenle antiinflamatuvar ilaçlar sadece kullanıldıkları sürece astım şikayetlerini kontrol altına alırlar. Günümüze kadar yapılan bilimsel çalışmalar, hamilelik öncesi, sırası veya sonrasında alınan yaşam şekli, beslenme ve ilaç, aşı gibi önlemlerin hiçbirinin astım gelişimini engellemediğini göstermiştir (7). Halihazırda astım gelişimin önleyecek bir yol veya tedavi bulunamadığı için, hastalıkla ilişkili maliyeti azaltmanın ve hastaların hayat kalitesini iyileştirmenin tek yolunun, şimdilik sadece hastalığı kontrol altında tutmakla sağlanabileceği öngörülmektedir (8). Astımın gelişimini önleyecek bilimsel bir kanıtın bulunamayışı, bebeklik döneminden itibaren başlaması, en az yarısının erişkin yaşlarda da devam etmesi, sürekli ilaç kullanımı ve uzmanlar tarafından düzenli izlem gerektirmesi, okula ve işe devamsızlığa neden olması, hem toplum hem de devlete maddi ve manevi önemli yük getirmektedir.

Evde Bakım Gerektiren Solunum Hastalıkları

Evde Bakım Gerektiren Solunum Hastalıkları
Obstrüktif hava yolu hastalıkları; KOAH, bronşektazi, astım B, kistik fibrozis, BOOP,
Restriktif Hava yolu hastalıkları; asbestozis, göğüs duvarı deformiteleri, İAH, pnömokonyoz, tüberküloz sekelleri,
Nöromusküler hastalıklar; ALS, musküler distrofi, post polio,
Uyku hastalıkları,
Diğer; obezite hipoventilasyon,santral hipoventilasyon, terminal akciğer kanseri, posttorakotomi,
pulmoner hipertansiyon, akciğer transplantasyonu, ventilatöre bağımlı hasta.
ABD’de solunum hastalığı nedeniyle evde bakıma en fazla sevk edilen hasta grubu KOAH’lı olgulardır.
1998 yılında evde bakıma alınan 7.6 milyon olgunun %11.1’de primer tanı solunumsal hastalıklardır.
Medicare hastalarında KOAH dördüncü ve pnömoni beşinci sıklıkta evde bakıma sevk edilen hastalıkları oluştururken, paralitik sendromlar (%1.8) ve akciğer maligniteleri diğer en sık nedenler olarak yer
almaktadır. Ülkemizde göğüs hastalıklarına spesifik, multidisipliner evde bakım uygulanmasına yönelik yapılandırılan ilk merkez Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerahisi Eğitim Araştırma Hastanesi bünyesinde Eylül 2007’de kurulmuştur. Sadece belli bir bölgeye hizmet verilen bu merkezde solunum hastalıklarında hastane merkezli Evde Bakım Modelleri doğrultusunda hasta kabul edilmektedi

10 Mayıs 2011

ÇORUM RANDEVU

ÇORUM RANDEVU
Çorum şehrinde yer alan tüm hastanelerin adres bilgileri,telefonları, randevu alma bilgileri bu sayfada yayınlanmaktadır. Randevu almak istediğiniz hastaneyi seçtiğiniz zaman açılacak olan sayfada gerekli tüm bilgiler yer almaktadır.


ÇORUM HASTANELERİ RANDEVU ALMA
ALACA DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
BAYAT DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
ÇORUM DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
ÇORUM DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ RANDEVU AL
ÇORUM HASANPAŞA HASTANESİ RANDEVU AL
DODURGA DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
İSKİLİP DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
KARGI DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
MECİTÖZÜ DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
OĞUZLAR DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL
OSMANCIK DEVLET HASTANESİ RANDEVU AL

HUZURSUZ BACAK SENDROMU

HUZURSUZ BACAK SENDROMU

Huzursuz bacak sendromu (HBS), kişilerin bacaklarındaki anormal duyularla nitelenen sensorimotor, kronik bir hastalıktır.

Nüfusun  %5-15’inde rastlanmaktadır. Patofizyolojisinde özellikle demir metabolizması ve dopaminerjik sistem bozukluklarına rastlanmaktadır. Uluslararası Huzursuz Bacaklar Sendromu Çalışma Grubu (IRLSSG) tanı verilerine göre; özellikle bacaklarda olmak üzere ekstremitelerde zorunlu hareket ettirme isteği ile beraber isimlendirilemeyen motor huzursuzluk hissinin varlığı, bu belirtilerin dinlenme esnasında ve yoğun olarak geceleri artması ve hareket ile azalması tanı koydurucudur. Huysuz bacak sendromu hastalarının yaklaşık üçte birinde  pozitif aile hikayesi vardır ve  otozomal dominant geçişlidir.

Belirtiler:  Yaş ortalaması 53,65±14,26 olan hastaların yüzde 80’inde belirtiler sadece bacaklarda hissedilirken yüzde 20’sinde kollarda da aynı huzursuzluk hissi bulunmaktadır. IRLSSG tarafından belirlenen test ölçeği puanı ortalama 25,5±6,59 bulundu. Hastaların yüzde ellibeşinde pozitif aile öyküsü vardı.  En ciddi şikayet yüzde altmış  oranında isimlendirilemeyen huzursuzluk hissi idi.

En çok rastlanan diğer şikayetler ise ekstremiteyi gerdirme ve sallama isteği ve ağrıdır. Hastaların yüzde yirmibeşinde serum ferritin seviyesi normal sınırların altındadır.

Özetlersek Huzursuz Bacak Sendromu, ailevi geçişin yoğun olduğu, kadınlarda daha sık rastlanan bir hastalıktır. Genellikle etiyolojik bir sebep  bulunmamakla birlikte  en sık patoloji ferritin düşüklüğüdür.  

5 Mayıs 2011

DARICA FARABİ DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

DARICA FARABİ DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA


Randevular.com tarafından hazırlanan bu sayfada Darıca Farabi Devlet Hastanesi randevu alma işlemleri açıklanmaktadır. Hemen altta yer alan linki tıkladığınız zaman açılacak olan sayfada randevu alabilirsiniz.

DARICA FARABİ DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

Sadece TC Kimlik numaranızı ad soyad bilgilerinizi ve sizden istenen diğer bilgileri girdikten sonra uygun olan zaman dilimleri için randevu alabilirsiniz.

GÖLCÜK DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

GÖLCÜK DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA
Randevular.com tarafından hazırlanan bu sayfada Gölcük Devlet Hastanesinden online olarak randevu alma işlemleri açıklanmaktadır. Hemen altta yer alan linki tıkladığınız zaman açılacak olan sayfadan randevu alabilirsiniz.


GÖLCÜK DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMAK İÇİN TIKLAYIN.

Hemen üstte yer alan sayfada TC Kimlik numaranız ile randevu alabilirsiniz. Uygun olan zaman aralıklarından dilediğinizi seçerek randevu alabilirsiniz.

KARASU DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

KARASU DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA


Randevular.com tarafından hazırlanan bu sayfada Karasu Devlet Hastanesi randevu alma işlemleri açıklanmaktadır. Hemen altta yer alan linki tıklayarak randevu alabilirsiniz.

KARASU DEVLET HASTANESİNDEN ONLINE OLARAK RANDEVU ALMAK İÇİN TIKLAYIN.

Üstteki linki tıkladığınız zaman açılacak olan sayfada TC Kimlik numaranızı ad soyad bilgilerinizi ve sizden istenen diğer bilgileri sisteme girin. Uygun zaman aralıkları için randevu alabilirsiniz.

ALACA DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

ALACA DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

Hastane MHRS randevu sisteminde olup online randevu alınamamaktadır. Randevu almak için 182 MHRS servisini arayarak telefonla randevu almanız gerekmektedir.

ALACA DEVLET HASTANESİ ADRES VE İLETİŞİM
Hastane Adı: Alaca Devlet Hastanesi
Telefon: (0364) 415 50 12
Faks: (0364) 411 55 79
Adres: Yıldızhan Mah. Cengiz Topel Cad. No: 124
İl: Çorum
İlçe: Alaca
Web Sayfası: www.alacadevlethastanesi.gov.tr

BAYAT DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

BAYAT DEVLET HASTANESİ RANDEVU ALMA

Randevular.com tarafından hazırlanan bu sayfada Bayat Devlet Hastanesi hakkında bilgiler yer almaktadır.
Hastane MHRS 182 randevu servisine geçmiş olup online olarak randevu alınamamaktadır. 182 numaralı telefondan randevu almanız gerekmektedir.


BAYAT DEVLET HASTANESİ ADRES VE İLETİŞİM

Hastane Adı:Bayat Devlet Hastanesi
Telefon:(0364) 381 44 49
Faks:(0364) 381 39 41
Adres:Yatukcu Mah. Çorum Cad No: 23
İl:Çorum
İlçe:Bayat
Web Sayfası:www.bayatdh.saglik.gov.tr

Çorum Devlet Hastanesi Randevu Alma

Çorum Devlet Hastanesi Randevu Alma
Randevular.com tarafından hazırlanan bu sayfada Çorum Devlet Hastanesi randevu bilgileri ile adres ve iletişim bilgileri yer almaktadır. Randevu almak için hemen altta yer alan linki tıklayın

Çorum Devlet Hastanesi Randevu Almak İçin Tıklayın.

Açılan sayfada TC Kimlik numaranızı adınızı soyadınızı ve sizden istenen diğer bilgileri girererk uygun olan zaman aralıklarından dilediğinizi seçerek randevu alabilirsiniz.

Çorum Devlet Hastanesi Adres ve İletişim

Hastane Adı:Çorum Devlet Hastanesi
Telefon:(0364) 223 03 00
Faks:(0364) 224 12 17
Adres:Çorum Merkez
İl:Çorum
İlçe:Çorum Merkez
Web Sayfası:www.corumdevlethastanesi.gov.tr